12/21/09

untitled.


you have been asking me for "more" blog.
what if I never write in English, and you needed to translate all Turkish posts?
here is the new one.

as a picture.

all kinds.. and more..
like nowadays.
imagine.

what if?
p.s:picture/date101708.

12/9/09

stressed words.

última noche,
escribiendo las palabras...

I found myself pulling them out of the crowd.
they make me feel, like being just right there.

12/7/09


Everytime I listen to "The Postal Service", flashbacks just show up in my mind.
I go back to ooold days, good days.
Such unique time in my life.
I just love the feeling.
(mémoire affective)

Marcel Proust//madeleine

(:



12/5/09

'to ten million fireflies
I'm weird 'cause I hate goodbyes
I got misty eyes as they said farewell.


12/2/09

one is the number divided by two.

every has a story, today was a beautiful day, -unconsciously.

















Can thinks that I look like a "smurf" in this pic.

































12/1/09

que pasa?

Yeni bir ayin ilk gunune rutin bir sekilde baslayamazdim, hem de aralik ayinin.
Hayatta olmazdi.
Eh o yuzden spontane hayatima uygun sekilde hareket ediyorum suanda.
Herhalde uzun zamandir, evden nereye gidecegime emin degilken cikmadim.
Hele binip binmeyecegim bir vapur icin yetismeye calismadim, resmen hizli adimlarla yuruyordum, ama amacim o vapura binmek miydi..
Sonunda binmedim.
Bi sonrakine bindim, simdi ise karakoy'deyim.
Hava cok guzel.
Ve neler olacagini bilmemek de.
kafamda ömrümün sonuna ayarlı bir kronometre olduğunu hissediyorum.

11/30/09

sooo...



british.

tea?
burası çok huzurlu.
son zamanlarda üst üste geçen en huzurlu 2 gün.

londra'yı anlatmam lazım.
2 kasım, döndüğüm gibi, "vize"lerin arasına karışmam.
maalesef.

işte hep yaşadığım şey,
kafamda uçuşan şeyler var.
onlar birer 'şey'.
düşünce mi dersin -basitçe.
bilemiyorum.
elimle kovmaya çalıştıklarım var, vızıldıyorlar bazen.
ya da herşeyi daha da karmaşık yapanlar!

aynı anda hepsiyle ilgilenemem ki.
dimi.

ben en iyisi Londra'dan bahsedeyiim.
evet evet.

11/15/09

rüya.

bazen hiç tanımadığın, -ya da daha çok-, fazla irtibatının olmadığı, seni tanıyan kişilerin rüyalarına giriyorsun.
ama bundan haberin olmuyor.
çünkü normalde konuşmadığınız için, durup dururken, "seni rüyamda gördum.." demiyor.
ya da diyor, çünkü bu bir bahane. ya da, "acaba neden gördüm ki onu, acaba iyi mi", diye düşünceler ortaya çıkıyor.
genelde, ben o kişiyle karşılaşıyorum veya bir haber alıyorum, bu da işin çekici -belki de ilginç, tarafı.

hiç bir zaman haberimin olmayacağı "olası" o rüyalarda ne yaptığımı merak ediyorum.


11/10/09

I know that you're playing,
but don't say a word.

It has been a loong loong time. (Plus) I hate when all is stuck in my mind.



10/11/09

seulement.


Şimdi beni avcunun içine aldın ya,
kim olursan ol,
Her şey boşa gidecek bir şey eksik kalırsa,
Açıkca uyarıyorum seni daha fazla üstüme gelmeden,
O sandığın kişi değilim ben, bambaşka biriyim.
Kim benim yolumdan yürümeye kalkar ki?
Kim talip olur ki benim dostluk ve sevgime?
Yol kuşkulu, sonuç belirsiz, yok edici belki de.
Terk etmen gerekecek başka ne varsa, yalnız ben
umacağım senin biricik ölçütün olmayı,
Çıraklık dönemin bile uzun ve zorlu geçecek o zaman,
ve çevrendeki yaşamlara uyumundan,
O yüzden bırak beni başın daha fazla belaya girmeden,
çek elini omzumdan,
Beni yere bırak ve kendi yoluna git.

Walt Whitman, Çimen Yaprakları

10/6/09

dualité.

Bu kadar ara hiç vermemiş olabilirim.
Hiç bu kadar yazmaktan uzak kalmamıştım...

Son zamanlarda oraya buraya aldığım notlar, sonradan üzerine düşünüp yazmak istediğim şeyler..
Bir türlü kafamı toparlayamadım, günlerin nasil geçtiğinin farkında bile değilim.
Bugün ne?
Yarın hangi gün...

Sabah uyaninca, yerini yadirgamak gibi nerede oldugunu, uyandiginda o gun ne yapman gerektigini bilemedegin affalladigin bir his olur, cok tuhaf, o kadar aptalsindir ki o anda, sacmalarsin, eger hayatin rutine baglamadiysa ve yogun ise (her sekilde), bunu yasamak cok olasidir. Bilmem, yani bence.
Ve oldu bu aralar..

Gecen 1 hafta sanki 1 ay gibiydi, fazlasiyla uzun, fazlasiyla yogun duygularla gecti...
Her sey o kadar hizli gelisti ki, buyuduk, olgunlastik.

Ben daha once bir arkadasim icin boyle bir sey yasamadim ve umarim bir daha yasamam da..

Aklimdan cikmiyor, haberin geldigi an, olay yerine (bir bakima) gitmemiz, gecenin huzunlu saatleri, uzayan geceler, serin bir sabah, sessiz kalabalik, duygu yogunlugu, iclere atilan hickiriklar, ve yukselen sesler, elini tutuyorum-destegine ihtiyacim var.., inanmak istememek, yollar, yine sessizlik, sessizligi yirtan feryatlar, yurek daglayan goruntuler, aklimdan cikmiyor, o gece, "Hic birinizi burada gormem umarim, lutfen, lutfen..." dedi -aglayarak-, benim ekurim, canim. Belki bu kadar da seffaf olmamaliyim kendime karsi, ama hayir.
Aklimdan cikmiyor, o sozu, o goruntu..
Herkesin haberi alip, korkunc bir "sessiz" gurultuyle oraya gelmesi.. biz olay mahalinden gectik, dusundugum tek sey, bir kac saat once, burada sana coktan elveda dememiz, burada kimsen yokken olanlar... kelimelere dokemiyorum, dokmemeliyim.

Ve sonrasi...

Fotograflar... hic gorulmeyen fotograflar...
Sozler, hic soylenmemis sozler...

Ne kadar aci ki, boyle bir gercekle yuzlesince anliyoruz, tesadufen yasadigimizi ve ardimizda biraktigimiz ne kadar sacma sapan seylerin gozyaslarina, uzuntulere sebep oldugunu...
Maalesef.

Bu sefer farkli gidiyor yazim.
Yasananlar zor, yasadiklarimiz farkli.

Anilarimi dusundum, anilarimin ne kadar cok oldugunu, o anilari hatirlamak icin ne kadar cok gorsele sahip oldugumu..
"Onunla hic anim olmadi." dememek.. mutluyum, puedo decir.

Eylul ayi ne guzeldir aslinda, sevilir, seviyorum. Huzurlu, serin, tatli bir kokusu var sanki..
2009'un Eylul ayi da bitti, gecti, nasil basladi, nasil bitti.
Ama hayatimin en kotu Eylul'u.. en kotusu..

En guzeli de yok muydu... Eylul 2007, en guzeli mi bilmiyorum ama, cok guzeldi...
neyse.
işte,
her zaman oldugu gibi,
life happens.
'dualité'
Hegel'den geliyor..

...

Eminim sen, butun aydinliginla, gulen gozlerinle, iyiliginle, arkadasliginla.. bizi yalniz birakip gitmis degilsin, bizimlesin, biz seninleyiz.. Gozlerinin ici parlayan, guzel insan Elbruz, rahat uyu...


9/12/09

underwater love.

kızım sana söylüyorum gelinim sen anla.

Aslında buradan bakınca, hiç de kötü değil.
Mis gibi bir hava, yağmur sesi, hafif bir müzik. hafif karanlık oda, önümde laptop'ım... vesaire.

Ama..
Gök gürültüsü duyulduğu anda, o kadar da masum olmadığını düşünüyorum.

Ve dahası,
İkitelli ve etraf yerlerin, o halini yakından görmek "imkan"ım olduğu için, televizyonlardan o üzücü manzaraları gördüğümüz için; daha öncelerde de bu kadar çok yağmur yağarken endişelenmezken şimdi endişeleniyorum(z).

Demin, camdan dışarı bakarken, gözümün önüne küçüklüğüm geldi.
Boş gözlerle yağmuru izlemek.. belki de haksızlık ediyorum, kimbilir neler düşünüyorumdur.
Şimdi tekrar, aynı camın önünde dışarıyı izliyorum.. sakin bir o kadar ürkütücü.

Küçükken, bir tane bardak (kupa ama) alıp, kolumu dışarı çıkartırdım, amacım içine yağmur suyu doldurmaktı.
Sonra onu içerdim.
Yok şaka.
Ama yapardım bunu, hiç bir mantığı olmadığını göz ardı ederek.

"Yağmur yağıyor, seller akıyor, arap kızı camdan bakıyor!"
Of bu da çok komik, beni gülümsetti aklıma gelen bu anılar.
Annemle dışarı bakıp söylüyorduk bunu. Ne tatlı hayat.

Şimdi dışarı bakıp, yine seyre dalıyorum, hadi git buralardan ya da bu kadar hırçın olma lütfen..

9/11/09

rewind the day.

new born.

I stopped writing!!
Nooo.
How come?!

So soon. yes.

anyways,

check out my new photoblog of Barcelona!
it's just a beginning, though.


yaeeyy!
don't stop keeping track of me! jajaa.
adios chicos.

8/31/09

new post.


save the last dance for me
.





is it non-sense. or it is not a question, though.


editing myself. ?!

Biraz heyecanlıyım.
Biraz kafam karışık, yok hayır,
kafamda cok şey var.

Bir sey aklıma geliyor, bir an geriliyorum.
An ve an degişiyorum.
Bundan sıkılmıyor değilim bazen.

Şu saniye mutsuz olabilirim.
Ama hemen kahkahalar patlatabilirim ardından.

Ayrıca, bugun Eylül ayının ilk dergisine bi bakayım dedim, hemen burç yorumlarına baktım.
Eh Eylül ayı.
Neyse, adını vermek istemeyen izleyici, demis ki Başak: bııdııbıdıı... sevgili Aslan. falan. Yanlış olmuş, olmamış, bozuldum biraz.

Eylül'e 1 kala.
Çok seviyorum.
En sevdiğim ay.
Doğum günümle alakası yok.
Bilinçli olarak yok.

Inconsciemment, si.

Bi de "genuine" var ki, bugünden sonra çok daha güzel hatırlayacağım.

Ah "genuine"!
Az önce çok hoşuma gitti.

8/27/09

maybe.



the right time.
maybe,
not.

¡que belleza!

8/26/09

stuck in a moment, sometimes.

Bugün, yine bir back-uplama gunu.
Back-up~ sen bizim herşeyimizsin!

Tabi hal böyle olunca, kayboluyorum içlerinde, fotoğrafların arasında yüzüyorum, çok keyifli.
Çoğu zaman, bu fotoğrafların ilerde nasıl iş yapacağını düşünüyorum.
Bu çok kaba bir tabirdi.
Yani, anıları görsellerle tamamlamak, onları karıştırıp "Aaa! tipe bak!" demek..
Bu zamanın hayalini kurmuyor değilim.
Şimdi bile, bir kaç ay öncesinin fotoğrafları beni bu yönde etkiliyor, eh tabiki de!
Haydi şimdi,
Anılar, anılar.. Coşkun Sabah'tan gelsin.

Derken, Şubat 2008'den NY fotoğraflarına bakıyordum ki, (her baktığımda gulesim geliyor bunlara).. Kahkahalar atmıyorum belki ama, çok salak, tatlısalak manasında, hatta ilk ikisini editledikten sonra "uzaylı" diye adlandirmam?!
Diğer 3'ü de, baba kadrajı, baba gözüyle çekilmiş olup, editlenmiştir.
Baba kadrajı!






Özledim şimdi biraz.
Ama birazdan geçer herhalde.

O değil de yayvan bir taş bulup denizde sektirmek istiyorum.
(peki ya yayvan kelimesine ne demeli?)
Bir de, flashback tadındaki bu durum burada noktalanmalı, hala Barcelona içimde bas bas bagırıyor, canım, sanki hiç yaşanmamış gibi, tepki vermiyor.

Deniz kıyısına gidelim bari.





8/18/09

que tal? diyim sen anla.

direk aklima gelen herseyin ellerimi tuslara dokundurdugum anda buraya gecmesini isterdim

"Junebug" filmi aklima geldi. Guzeldi, izledigimiz yer guzeldi, her sey cok guzeldi. O ana geri donmek ister miydim, hmmm, sanirim simdiki durumdan daha iyi olmali.
Ama olsun, hatirliyorum, guzel bir aksamdi.
Ve ondan once izledigimiz, enteresan ( ki bu kelimeyi boyle ilk defa yaziyorum sanirim ) bir kisa film vardi, adi neydi hatirlamiyorum, ispanyolca konusmaya basladiklari anda, hayir! olamaz film hani ingilizceydi! sesleri.. megerse kisa bir filmmis, ama anladigim kadariyla ve tabi gordugum kadariyla sempatik bi filmdi, her ne kadar bir filme sempatik denirse.
Gozu akmis makyaj ve yesil kabarik bir kiyafet. Hic tanimidagin bir adam. Baska bir adam. Araba. Benzin istasyonu. Gozyaslari. Kus tuyleri. Muzik.

Neyse.
Aklima gelen herseyi tuslara degdigim anda yazabiliyormusum meger.

Asil anlatmak istedigim bu degildi.

Bir seylerden kacmak, uzaklasmak istemek, tamamen uzaklasmak, bu sirada hayal etmek, hayallerin icin bir seyler yapmak, uzaklastigin icin kendini iyi hissetmek, yeni seyler kesfetmek, kendini gormek, belki de kendini denemek, ama en sonunda, yakinlasmaya basladigin anda, tuhaf bir duyguya sahip olmak, beklenmedik belki de beklendik ama aklinin eeen kosesine attigin olaylarin gerceklesmesi... vesaire.

Simdi sanki zaman oyle yavas geciyor ki,
aslinda oylesine hizli geciyor,
Son bir kac gunumu kendime bile anlatamiyorum, daha oncesinde baslayan tuhaf hislerim, Istanbul'a dondugumden beri, somut tablolarla sekillenmeye basladi. Hala ozume donmus degilim, kendimi ben gibi hissetmiyorum.
Bu nasil bir duygu bilmiyorum, suan ilk defa betimlemeye calistim.

Daha once dedigim seye yine geldim, yasadigim seylerin uzerine dusunmeye vaktim olmuyor.
Bu ne acaip bir durum.
Sadece duvara bakmak, ya da sadece oturup denizi izlemek istiyorum.
Ve canimin istedigi herseyi dusunmek, daha once ve daha once ve her zaman yaptigim gibi, yatarken, uykuya dalmadan once gun icersinde olanlari ya da sevdigim anlari dusunmek, gozumde canlandirmak istiyorum.

Son zamanlarda yasadigim duygular tarifsiz, kendime bile aciklayamiyorum.
Cok kotu degil, tuhaf!

Her duyguyu cok yogun yasiyor gibiyim ve sanki karisik yemisim de midem bulaniyormus gibi.

Bu benzetme beni biraz gulumsetti.
Gulumsuyorum da, gozlerim agriyor.

"Hayat sartlari" diyor canim arkadasim.
Oyle.

"Keske" demek yerine, "iyi ki" demek...
Buralardan gitmeden once, tum yapmak istediklerimi yapmak, soylemek istedigim herseyi soylemek... vesaire, vesaire.

Bak simdi de "mizika calan amcayi" hatirladim.

Tesadufen ordan gecerken "sound of silence"i caliyordu, oturduk dinledik, cok guzeldi, bak simdi o ani tekrar yasamak isterdim.

Bak simdi!

Sanirim uyumaliyim.
Trene binecegim icin heyecanliyim, ama bir o kadar da duygu bulantisi yasiyorum.
Hadi bakalim.
hasta manana!